Ümit Yenişehirli yazdı: Kıbrıs Barış Harekatı’nda yaşanan zorluklar

Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 50’nci yıldönümünü kutluyoruz. Bu harekât yapılmasa, geçmişte Bosna’da ya da bugün Gazze’deki dramların benzerlerinin yıllar boyunca Kıbrıs’ta da yaşanması muhtemeldi.

Kıbrıs Barış Harekâtı, dünya basınında “Türk mucizesi” olarak anılacak denli başarılı olsa da harekât süreci fevkalade gerilimli, yıpratıcı, endişe ve kararlılık arasında gidip gelen kritik zamanlardan geçmişti.

İnönü ve Demirel, iki kez harekâtı durdurmuştu

Osmanlı İmparatorluğu’nun, adayı 1878’de elli yıl süreyle İngiltere’ye kiralamasıyla başlayan Kıbrıs sorunu, Cumhuriyet döneminde de devam etmiş, Rumlar buldukları her fırsatta savunmasız Türklere saldırılar düzenlemişti. Türk idareleri ise saldırılara rağmen esaslı bir tutum ortaya koyamamıştı.

Merhum Başbakan Adnan Menderes’in 1959’da imzaladığı Londra Anlaşması ise Türkiye’nin elini biraz güçlendirmişti. Menderes, bu anlaşma için Londra’ya giderken uçağı düşmüştü. Kazadan sağ kurtulan Başbakan Menderes, anlaşmayı yaralı haldeyken hastanede imzalamıştı.

Ancak 15 ay sonra Menderes Hükümeti’ni deviren darbecilerin hükümetleri ile sonraki sivil yönetimler, bu maddeye işlerlik kazandıramamışlardı. 1960 sonrası, hem İsmet İnönü hem de Süleyman Demirel, Başbakanlıkları döneminde, başlatılan iki harekâtta da ABD ve İngiltere’nin baskısıyla uçakları indirmişler, gemileri geri çağırmışlardı.

İlk karar Erbakan’dan

Türk hükümetlerinin ikircikli tutumundan cesaret alan Rumlar da İngiltere ve Yunanistan’ın garantörlüğünde adadaki Müslüman Türklere, aralarında “Kanlı Noel”in de olduğu acımasız saldırıları arttırmaya başlamıştı. Süreçte, Yunanistan’da darbe yönetimi işbaşına gelmiş, Yunan Hükümeti Kıbrıs’ta Rumların daha da saldırganlaşmasının yolunu açmıştı.

Sonunda, 15 Temmuz 1974’te Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios’a bir darbe yapılmış, yönetime Nikos Sampson gelmiş, o da “Kıbrıs Helen Cumhuriyeti”ni ilan etmişti. Sampson da Makarios gibi “enosis” fanatiğiydi, yani “Kıbrıs’ı Yunanistan bağlama hülyası”nın fanatiği.

Darbe duyulur duyulmaz Milli Selamet Partisi Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan partisinin Genel İdare Kurulu’nu toplamış, “Kıbrıs, Türkiye’nin, İslam âleminin huzurunun sigortasıdır. Kıbrıs’a mutlaka müdahale etmeliyiz.” açıklamasında bulunmuştu. Afyon’da bir etkinlikte olan CHP Genel Başkanı ve Başbakan Bülent Ecevit de altı saat sonra Ankara’ya dönerek, önce Bakanlar Kurulu’nu toplamış, sonra da Milli Güvenlik Kurulu toplantısına katılmıştı.

Erbakan: “Şımarık Yunan’a ders vermeliyiz” Ecevit: “Önce barışçıl yolları deneyelim”

Erbakan hem Bakanlar Kurulu hem de MGK’da yaptığı değerlendirmelerde, harekât konusundaki kararlılığını sürdürmüştü. Erbakan, “Şımarık Yunan’a Allah’ın izniyle unutamayacakları bir ders vermeliyiz.” diyordu. Başbakan Ecevit ise “Önce barışçı yolları denemeliyiz.” görüşünü dile getirmişti.

MGK’da, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk de harekâta soğuk bakmıştı. MSP’li İçişleri Bakanı Oğuzhan Asiltürk, “Adaya hemen çıkıp, Yeşil Hat’tı tutmalıyız.” deyince, Korutürk, “Ne dediğinin farkında olup olmadığını” sormuş, Asiltürk de “Tabii farkındayım. Bu harekâtı yapabiliriz.” demişti.

Erbakan ve MSP’li bakanların ısrarı üzerine Ecevit, vakit kazanmak için İngiltere’ye giderek bir görüşme yapma teklifinde bulunmuş, Erbakan ve arkadaşları gönülsüzce de olsa bu öneriyi kabul etmişlerdi.

Askerler de Erbakan’ı destekleyince…

Başbakan Ecevit Londra’ya hareket ettikten sonra ise Başbakan Vekili Erbakan, Esenboğa Havaalanı’nda kuvvet komutanları ile bir toplantı düzenlemişti. Erbakan burada, “Karar alırsak, hazırlanmanız ne kadar sürer?” diye sormuş, komutanlar da en erken cumartesi sabahı olabileceği cevabını vermişti. Bunun üzerine resmen adı konulmamış bir hazırlık süreci başlamıştı.

Bu arada, TBMM’de gizli bir oturum düzenlenmişti. Başbakan Vekili Necmettin Erbakan, harekâtı gizli tutabilmek amacıyla milletvekillerine, “Şu an hukukî vecibelerimizle meşgulüz. Sayın Başbakan’ın Londra’dan getireceği bilgiler çerçevesinde, eğer Yüce Meclis de uygun görürse müzakereleri cumartesi günü yürütelim.” demişti. Oysa harekâtın cumartesi sabaha karşı yapılması çoktan kararlaştırılmıştı. Devlet Bakanı MSP’li Süleyman Arif Emre, ileriki yıllarda o günleri, “Kararı ev halkından bile gizledik.” sözleriyle anlatacaktı. Emre, kararı saklamaya çalışırken, kendi partilerinden milletvekillerinin bile “Bir şey yapmıyorsunuz.” eleştirilerine maruz kaldıklarını da aktarmıştı.

Ecevit: “Turizm mevsimi, ağır bombardıman yapmayalım”

Başbakan Bülent Ecevit, iki gün sonra Londra’dan döndüğünde ise İngiltere’nin oyaladığını belirterek, zaten başlamış olan harekât hazırlıkları için Başbakan olarak resmi işlerliği kazandırmıştı. Ecevit, “Ben buna, barış harekâtı diyorum. Günahsız insanların ölmelerine karşıyım. Üstelik turist sezonu. Bölgede çok sayıda turist var. Gereksiz ve ağır bombardıman yapılmasın.” demişti. Bu arada, eski başarısız girişimler bir kez daha gündeme gelmişti. Deniz Kuvvetleri Komutan Kemal Kayacan, “Sayın Başbakan, eğer gerçekten Kıbrıs’a çıkacaksak orduyu gemiye bindirelim. Geçmişte iki defa geri döndük. Sayın İnönü zamanında ‘Gemileri yükleyin!’ dendi ama ABD Başkanı Johnson’un mektubu üzerine geri döndük. Sayın Demirel zamanında da aynısı oldu.” diyerek endişesini ortaya koymuş, Ecevit ise kararın verildiğini dile getirmişti.

BM, Ortak Pazar, ABD ve İngiltere “derhal ateşkes” istemişti

Sonunda Kıbrıs Barış Harekâtı, 20 Temmuz 1974 Cumartesi sabahı saat 05.05’te kalkan ilk jet uçağı ile başlamış, Başbakan Ecevit, saat 06.10’da radyodan, dünyaya Kıbrıs’a Türk askerinin indirme ve çıkarma yaptığını duyurmuştu. Ecevit, “İnsanlığa ve barışa büyük hizmette bulunmuş olacağımıza inanıyoruz.” derken; Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan da “Cenab-ı Hak, bu hareketten dolayı hayırlı neticeler versin. Tarihî bir görevimizi ifa etmenin bahtiyarlığı içindeyim.” demişti. Harekâtın başlamasının hemen sonrasında ABD ve Avrupa Ekonomik Teşkilatı (AB) ülkeleri derhal ateşkes ve Türk askerinin geri dönmesini istemişti.

Harekât, yurtta ve Kıbrıs’ta büyük coşkuyla karşılanmış olsa da gelişmeler hükümetin CHP kanadını tedirgin etmişti. Başbakan Ecevit, Bakanlar Kurulu’nda, “Sayın Erbakan, her mühim işte senin dediğin oldu. Bu kez de benim dediğim olsun. Ben Sancar Paşa ile de konuştum. Ateşkes kararı alalım. Reddetme.” demiş, bunun üzerine Erbakan şunları söylemişti: “Ateşkes de ne demek? Biz çok daha büyük işler başarmış bir milletiz. Hem siz benimle istişare etmeden Sancar Paşa’ya ateşi keseceğimizi nasıl söylersiniz? Bu Hükümet ortak Hükümettir.”

Erbakan: “BM kararına niye uyacakmışız? İsrail uyuyor mu?”

Ecevit, “BM kararlarına uymak zorundayız.” diye karşılık verince de Erbakan, “Niye uyacakmışız? İsrail BM’nin yüze yakın kararına rest çekti de ne oldu? Biz İsrail kadar yok muyuz? Kesinlikle olmaz. Harekât devam edecektir.” demişti. Milli Savunma Bakanı CHP’li Hasan Esat Işık da karamsar bir tablo çizmiş ama Erbakan ve arkadaşları geri adım atmamıştı.

Bu arada MSP’li Adalet Bakanı Şevket Kazan, askeri yetkililerden görüş istemiş, onlar da “Şu an kesinlikle ateşkese yanaşmamalıyız.” şeklinde görüş bildirmişlerdi. Ayrıca, asker kökenli Tarım Bakanı CHP’li Mustafa Ok da, ateşkesin hata olacağını ifade etmişti. Paşaların gitmesinin ardından Başbakan Ecevit MSP’li bakanlara, kendisini mühim bir yanılgıdan kurtardıkları için teşekkür etmişti.

22 Temmuz’da ateşkes tekrar gündeme gelince, Erbakan, Ecevit’in açıklamalarına itibar etmediğini belirterek, “Genelkurmay’a gidelim.” demiş, Genelkurmay Başkanı Semih Sancar’ın, “Size asker sözü. En küçük bir ihlalde ilerlememiz sürecek.” sözleri üzerine de ateşkesi kabul etmişti.

Böylece, 22 Temmuz saat 17.00’den itibaren ateşkes yürürlüğe girmişti. Başbakan, “Amacımıza ulaştık” dese de Türk askeri sadece yüzde 7’lik (348 km2) bir yüzölçüme hâkimdi. Bu durum hem orduyu hem de Kıbrıslı Türkleri zor durumda bırakmıştı.

İkinci bir harekât için ısrar etmeye başlayan Necmettin Erbakan, “Türk ordusunun fetih hakkı vardır.” diyordu. İçişleri Bakanı Oğuzhan Asiltürk de adaya vali göndermişti. Hükümet ortakları arasında gerilim giderek artmaktaydı. Bu ortamda yine de yeni harekât kararı alınabilmişti. Nihayet, 14 Ağustos 1974 saat 04.30’da İkinci Barış Harekâtı başlamıştı. Türk ordusu önemli bir ilerleme sağlayıp, KKTC’nin bugünkü sınırlarına ulaşmıştı.

16 Ağustos saat 19.00’dan itibaren de ateşkes başlamıştı. Bilanço; TSK 498 şehit, bin 200 gazi, 70 mücahit ve 270 sivil şehit, bin gazi, 800 de kayıptı. Harekât sonrası Kıbrıs Cumhurbaşkanı Yardımcısı Rauf Denktaş, Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan’ın taksim planı ve Federe Türk Devleti kurulma noktasındaki gayretleri için kendisine hassaten teşekkür etmişti.

Ecevit’in “Kıbrıs Fatihliği”ne endeksli seçim hesabı

Kıbrıs Barış Harekâtı’nın ardından Başbakan Bülent Ecevit, hükümeti bozmanın yollarını aramaya başlamıştı. CHP çevreleri ve basının, Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan’dan neredeyse hiç bahsetmeden, kendisini sürekli “Kıbrıs Fatihi” şeklinde lanse etmesi, Ecevit’i erken bir seçimle bunu oya çevirme düşüncesine itmişti. Ecevit’in İskandinav ülkelerine giderken vekâleti Başbakan Yardımcısı Erbakan’a değil de CHP’li Devlet Bakanı Orhan Eyüboğlu’na vermesi ise bardağı taşırmıştı.

Bunun üzerine MSP’li bakanlar gezi kararnamesini imzalamamış, ardından da 16 Eylül 1974’te Başbakan Bülent Ecevit istifa etmiş, CHP-MSP Koalisyon Hükümeti dağılmıştı. Bülent Ecevit’in yapılmasını umduğu seçimler ise ancak 1977’de gerçekleşmişti.

– Doç. Dr. Fadime Tosik Dinç, “Necmettin Erbakan ve Kıbrıs Barış Harekâtı”, ESAM Dergisi, C 3, S 1, 2022

Author: Seher Alp

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir